Eğitimde Liyakat Problemi
Toplumumuzda yüz yıllardır eğitim sistemi tartışılmaktadır. Çok eskilere gittiğimizde Osmanlı Devleti’nde birçok alanda eğitimde reform adı altında değişik yenileşme çabalarının olduğunu görürüz. Bu Fatih Sultan Mehmet’te de böyle idi, III. Selim’de de ve nihayetinde II. Mahmut’ta da aynı şekilde devam etti. Her dönemin yetkilileri toplum için en ideal eğitim sistemini bulmanın telaşı içendeydiler. Ama birçoğu eskilerin yapmış olduğu yenilenme çabalarını yetersiz görmüş olmalı ki her biri tekrar bir yenilik çabası ile var olan problemleri çözmeye çalışmıştır. Ama hiçbiri istenilen sonuca ulaşamamıştır. Özellikle toplumda ve devlet nezdinde itibar gören müderrislerin çocuklarının henüz beşikte iken müderris ilan edilmeleri pek de liyakatli bir uygulama değildi. Alimin oğlu alim olur görüşü hakim olan toplumda bu uygulama belli bir süre sonra çok uygunsuz ve liyakatsiz kişilerin önemli mevkilere gelmesine olanak sağladı. Bu da eğitimde yapılan iyi niyetli bütün çabaların boşa gitmesinde büyük rol oynamış oldu.
Cumhuriyet ile birlikte yapılan yenililiklere baktığımızda yine temel olarak devlet politikasının eğitim sistemine kökten çözüm bulma amacını taşıdığını görmekteyiz. Yapılan birçok yenilikle birlikte eski sistem tamamen bertaraf edildiğini söyleyebiliriz. Fakat çok uzun süre devam etmiş olan köklü bir eğitim sisteminin birkaç yılda tamamen yenilenmesi pek de mümkün görünmüyordu. Bunun için kademe kademe bazı yenilikler yapılarak ihtiyaçlar çerçevesinde bazı uygulamalar hayata geçirildi. Harf devrimi, arkasından gelen halk evleri, millet mektepleri, ve bunun son halkası olan köy enstitüleri devam etti. Hepsinin ortak amacı toplumu kültürel yönden yenileme çabası idi. Bunun için özellikle öğretmenler çok iyi bir pratikten geçirilirdi. Özellikle köy enstitülerinde eğitim gören kişiler hem pratik hem de teorik olarak kendilerini geliştirip gittikleri köyde öğretmenlik yapmanın yanında, o köy halkına pratik eğitim de vermekteydiler. Eğitimde yapılmak istenen yenilenmede en kritik rolü taşıyanlar elbette öğretmenlerdi. Bunun için özellikle öğretmenlik alanına ayrıca önem verildi. Hatta cumhuriyet yıllarında öğretmenlerin özlük hakları da birçok memurdan iyi durumda olduğu bilinmektedir. Buradaki amaç öğretmenlik mesleğini kaliteli hale getirmekti. Ve bunun birçok olumlu sonucu alınmıştır.
Ama günümüze yaklaştıkça maalesef eğitimde kalite problemleri çıkmaya başladı. Özellikle zorunlu ilköğrenim ve zorunlu ortaöğrenim uygulamasından sonra bazı sorunların ortaya çıktığını söyleyebilir. Öncelikle eğitimini devam ettirmek istemeyen öğrencilerin çokluğu sistemi zorlamakla beraber diğer öğrencilerin de eşit imkanlardan yararlanmasını engellemektedir. Artan öğrenci sayısı, sürekli olarak öğretmen ihtiyacının da artmasına neden olmaktadır. Son yıllarda bu ihtiyacı karşılamak için nerdeyse bütün illerde eğitim fakülteleri kurulmuş olup buralardan binlerce öğrenci mezun olmaktadır. Peki bu mezun olan öğretmenler yeterli bir liyakata sahip mi? Eğitimde istenilen noktadalar mı? Bakanlık yetkililerin de sürekli bunu sorguladıklarını ve bunun için bir iyileştirme çabaları içinde olduklarını görmekteyiz. Fakülte düzeyindeki eğitim sorunlarının yanın da bir de ortaya çıkan değişik öğretmen alım mülakatları da bazı soru işaretlerini yanında getirmektedir. En büyük sorun şudur: Daha önce sadece KPSS ile öğretmen alındığı için standart bir uygulama söz konudur diyebiliriz. Ama artık bu sınavın yanında yarıca bir mülakat getirildiği için bazı şüpheler ve sorgulamalar kaçınılmaz olur. Özellikle her ildeki komisyon üyeleri aynı soruları mı soruyor, ya da aynı cevap karşısında hangi komisyon üyeleri ne gibi puan vermektedir. Bu komisyondakilerin tamamının iyi niyetli ve hakkaniyetli olduğunu varsaysak bile ortaya yine bir sorun çıkmaktadır; bu da ortak bir standartın asla yakalanamayacak olmasıdır. Bir ilde bol puan verilirken başka ilde az puanlama yapılabilmektedir. Bu da yine en çok eleştirdiğimiz eğitimde liyakat probleminin tekrar tartışılmasına neden olmaktadır.
Bu tür standartları bozan yaklaşımlar yerine herkesin adil bir biçimde karşılayacağı bir sitemin getirilmesi daha uygun olacaktır. Öğretmenler kendi alanlarında ayrıntılı bir sınava dahil edilecekleri gibi yine genel kültür düzeyinde sorular da bu sınava dahil edilebilir. Bu hak hakkaniyet için çok daha makul bir eleme olabilir. Aynı zamanda donanım olarak hak eden kişiler bu kadrolarda vazifeye getirilmiş olur.